Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Hüseyin Sermet, Akşam Cumartesi’den Ali Demirtaş’ın sorularını yanıtladı.
Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Hüseyin Sermet, Akşam Cumartesi’den Ali Demirtaş’ın sorularını yanıtladı. Hem müziğe hem de bir sanatçı olarak mesele ettiği konulara dair açıklamalarda bulunan Sermet, “Müzikte kabiliyetin derecesi ne olursa olsun, çocuk ne kadar çalışırsa çalışsın; insani değerleri ve ruhu yoksa kesinlikle iyi bir müzisyen olamaz.” dedi.
Hüseyin Sermet, piyanist ve besteci; dünyanın dört bir yanında konserler verdi, bu konserlerine dünyaca ünlü şefler ve sanatçılar eşlik etti. Ankara Devlet Konservatuarı’ndaki eğitiminin ardından çalışmalarına ve yaşamına yıllarca Paris’te devam etti. Devlet sanatçısı unvanının yanı sıra “evrensel boyutlu bir sanat dalında Türkiye'nin temsil edilmesindeki üstün başarıları” nedeniyle 1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanına layık görüldü. Ulusal ve uluslararası pek çok ödülün sahibi oldu, dünyanın seçkin orkestralarıyla çalıştı. İlk büyük bestesi Réminiscènce 1, 1997’de Fransa’daki Empéri Festivali’nde prömiyerini yaptı ve France Musique tarafından canlı yayınlandı. Japonya’da genç piyanistlerle gerçekleştirdiği 15 ustalık sınıfı dizisi ülkenin en büyük televizyon kanalı NHK TV’de gösterildi. Akşam Gazetesi eki, Akşam Cumartesi’nin bu haftaki konuklardan biri olan Hüseyin Sermet tüm bu kariyer sürecine ve bir sanatçı olarak mesele ettiği konulara dair Ali Demirtaş’ın sorularını yanıtladı.
BATI’YI TAKLİT ETMEYİ VE ÖVMEYİ MARİFET BİLDİK
“Türkiye’ye dönme sebeplerimin en başında, Türkiye’deki sanat hayatının korkunç tefessüh etmiş olması var.” diyen Sermet sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye, ister istemez, çok zorla kafasına geçirilen bir Batılılaşma sürecine sokuldu. Bilhassa Türkiye’nin Türklüğünü Türklere unutturmak için dinen İslam’a ait her türlü şeye, ‘kötü’ deyip burun kıvırdılar. Türkiye neden taklidin müsveddesi oldu? Çünkü Batı’yı taklit etmeyi ve Batı’yı her konuda yüceltmeyi marifet bilmiş, kendisinin yaptığı her şeye hakaret etmeyi marifet bilmiş, bunun kendisine ayrıcalık ve kültür kazandırdığını düşünen bir çevreyle biz ancak bu kadar yol alabiliriz. Türkiye’de son derece tefessüh etmiş bu sistem içinde kendilerine yer bulmuş dişliler var; birbirlerine geçmişler ve dönüp duruyorlar. Bu Türkiye’nin en büyük sıkıntısıdır. Siz aslında yoksanız, var olabilmek için uyduruk ve suni şeyler icat edersiniz, moda neyi gerektiriyorsa ona uyarsınız. Bu kadar özenti, kişiliksiz ve kimliği olmayan, şeffaf olan bu insanlar köşe başlarını tuttuklarından dolayı çok fazla konuşuyorlar, çok fazla gürültü ediyorlar. Ancak müspet takılalım; Türkiye’de bugün sanata çeki düzen vermek için nasıl hareket etmek, neyi nereye koymak lazım, bunları konuşalım. Fakat biliyorum ki ben bunları konuştukça ve hakikatleri birilerinin yüzüne vurmaya devam ettikçe değil 9 köy 999 köyden kovulan adam olacağım.”
İFTİHARLA SADECE TÜRK PASAPORTU TAŞIYORUM
“Türkiye’de cebinde tek bir tabiiyeti olan tek sanatçı benim. Birileri hangi hududa giderse her cebinden ayrı bir pasaport çıkarıyor. Ben iftiharla bir tek Türk pasaportu taşıyorum. Fransa’da 50 yıl yaşadım. Bana 4 kez Fransız vatandaşı olmamı teklif ettiler. Hiçbir zaman burnumdan kıl aldırmadım.” şeklinde konuşan Sermet müzikteki başarısına ise şu sözlerle dikkat çekti: “Beni kanunla ‘Harika Çocuk’ kapsamına aldıkları zaman, 1966 – 1968 yılları arasında günde 9 saat piyano çalışıyordum. Böyle bir özveride bulunmaya kim, hangi aile hazır? Kabiliyetin derecesi ne olursa olsun, çocuk ne kadar çalışırsa çalışsın; insani değerleri ve ruhu yoksa kesinlikle iyi bir müzisyen olamaz.”
ÜLKEMİZDE KONSER PİYANOSU SORUNU VAR
Dünyanın dört bir yanında konserler veren Hüseyin Sermet, ülkemizde yaşadığı bir soruna ise şu şöyle dikkat çekti: “Konser piyanosu; duvar piyanosu ya da etüt piyanosu ile alakası olmayan bir ‘Formula 1’ aracıdır. Bu kadar ülke gezdim, konser piyanosuna bakmasını bilmeyen, traktör gibi kullanan Türkiye’den başka bir ülke görmedim. Ben Kenya’da dahi çaldım. Bizimkiler, oradaki akordör çocuğun eline su dökemezler. Konser piyanolarını Türkiye’deki gibi rezil rüsva bir şekilde veren başka bir ülke yok.”
ANADOLU’DAKİ HAZİNEMİZİ EVRENSEL BİR HARMANLA SUNMAK İSTİYORUM
Sermet bundan sonra yapmak istediği çalışmaları ise şu şekilde özetledi: “Türkiye toprağında gelen Anadolu kaynaklı başta olmak üzere her türlü musikiyi seven bir insanım. Oyun havasından gazele, uzun havaya kadar… Tüm bölgelerden; Kürtler, Lazlar, Çerkezler, hepsi dahil. Hiçbirini birbirinden ayırmıyorum, Anadolu burası, Türkiye. Tüm bunlar bizim hazinemiz ve geçmişimiz. Dolayısıyla bu hazineyi evrensel bir şekilde harmanlamak ve sunmanın önemli olduğunu aynı zamanda şimdiye kadar kötü yapılmış şeylere çeki düzen vermek gerektiğini düşünüyorum. Ben de bunu bir görev biliyorum.”
Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı